İçinde bulunduğumuz pandemi süreci hem iş hem de sosyal hayatımızda önemli değişikliklere ve birçok tartışmaya yol açtı. Joe Biden’ın “aşılardaki fikri mülkiyet haklarından (özellikle patent hakları) feragat edilmesi gerektiği” yönündeki açıklamasından sonra nur topu gibi bir gündemimiz daha oldu. Patentler insanlığa karşı …
Peki durum gerçekten böyle mi? Gerçekten özellikle az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin içinde bulunduğu durumun müsebbibi patentler mi? Bu noktada bizler meslek profesyonelleri olarak konuya duygusal değil gerçekçi yaklaşmak ve toplumu da objektif bir bakış açısı ile bilgilendirmek zorundayız.
Bilindiği üzere patent özünde bir mülkiyet hakkıdır ve teknolojinin ilerlemesinde olmazsa olmaz bir yere sahiptir. Örneğin, orijinal bir ilacın pazara inme sürecinin arkasında yıllar süren Ar-Ge çalışmaları ve harcanan yüz milyonlarca dolar bulunmaktadır. Ancak böyle bir ilaç pazara sunulduktan sonra çok daha az efor ve harcamayla taklit edilebilir. Bu duruma karşı bir hukuki koruma olmazsa böyle bir ilaç şirketinin Ar-Ge çalışmalarını sürdürmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, patent koruması olmasaydı, bugün hayat kurtaran ya da en azından hayat kalitemizi artıran birçok ilaç, aşı ve teşhis ya da tedaviye yönelik medikal ekipmanlar, komplike cihazlar hayatımızda olmazdı. Konuya COVID-19 özelinde bakarsak, bu hastalığın tanısı, tedavisi ve aşı çalışmaları için bugüne kadar 2000’den fazla patent başvurusu yapıldığını ve bu patentlerle korunan birçok icadın insanlığın pandemi ile mücadelesinde hayati rol oynadığını ve oynayacağını belirtmek isterim.
Bu noktada ben Biden’ın yaklaşımını sağlıklı bulmuyorum ve hatta böyle bir yaklaşımın sorunları daha da derinleştirebileceği endişesini taşıyorum. Şunu unutmamamız gerekir ki; şirketlerin büyük mali yükler altına girerek yapacakları Ar-Ge çalışmalarının çıktılarını korudukları patent haklarının, belli özel şartlar altında olsa dahi ulus devletlerinin keyfiyeti ölçüsünde askıya alınabileceği ihtimali bundan sonra böyle kurumların Ar-Ge motivasyonunu önemli oranda düşürecektir. Bu konuda AIPPI gibi dünyadaki önde gelen fikri mülkiyet organizasyonları da bu yönde görüş bildirmektedir. [1]
Herkesin bildiği bir gerçek de var. Aşılara ilişkin patent haklarından feragat edilse bile birçok ülkede bu aşıları üretecek teknik imkanların olmaması nedeniyle bu sorun yine devam edecektir. Üzerine öyle ya da böyle dünyaya aşı sağlayan ve miktarı artırarak sağlama taahhüdü veren şirketlerin gücü ve motivasyonu da kırılacak, bu da mevcut durumdan bile kötü bir senaryo ile karşı karşıya kalma ihtimalini doğurabilecektir.
Buna ilave olarak patent haklarının askıya alınmasına ilişkin bir anlaşmanın imzalanma ihtimalini de düşük görüyorum ya da böyle bir ihtimal olsa bile bu sürecin aylar alacağını düşünüyorum. Bu süreçte yaşanacak uzun süreli belirsizliğin yine yukarıda belirttiğim olumsuz sonuçları doğurmasını da gayet olası görüyorum.
Peki ne yapılmalı? Sizce patent hakkının toplum menfaatlerini zedeleyici şekilde kullanılmasına karşı ülkemiz ve uluslararası fikri mülkiyet mevzuatlarında bir önlem alınmamış olabilir mi? Tabi ki hayır…
Hukuki detaylara asgari oranda girerek sizlere durumu olabildiğince özet şekilde açıklamaya çalışayım.
Öncelikle TRIPS (Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rigths) Anlaşması’ndan bahsetmek istiyorum. TRIPS; Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) üye ülkeler arasında imzalanarak 1995 tarihinde yürürlüğe giren kapsamlı bir uluslararası hukuki anlaşmadır. TRIPS Anlaşması’nın 3 temel kolonundan biri fikri mülkiyet haklarıdır ve bu dikeyde amaçlanan da; fikri mülkiyet haklarının korunması noktasındaki asgari standartları belirlemek ve fikri mülkiyet haklarının uygulanma süreçlerinin uluslararası ticarette bir engel teşkil etmemesini sağlamaktır. Türkiye de 2000 yılından beri TRIPS hükümlerini uygulamaktadır.
Bir de “zorunlu lisans” kavramını sizlere açıklamam gerekiyor. Bu kavrama ilişkin ana çerçeve TRIPS anlaşmasının 31. maddesinde çizilmiştir. Ülkemizde ise 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 129 ve 137. maddeleri arasında “zorunlu lisans” konusu detaylı şekilde ele alınmış durumdadır.
Buna göre, patentlerde kullanım zorunluluğu diye bir gereklilik vardır ve normal şartlar altında patente konu bir buluş belli bir süre içinde kullanılmazsa (tescil tarihinden itibaren 3 yıl ya da başvuru tarihinden itibaren 4 yıl içinde) üçüncü kişilerin zorunlu lisans isteme hakkı doğmaktadır. Ancak patente konu buluşun kullanılamıyor ya da yetersiz kullanılıyor olması kamu sağlığı veya milli güvenlik alanlarında sorunlar yaratıyorsa bu durumda ülkemizde Cumhurbaşkanı onayı ile kamu yararı gerekçesiyle kullanım zorunluluğu şartları patent sahibince karşılanmış olsa dahi zorunlu lisans kararı verilebilmektedir. TRIPS 31. madde ile de net şekilde desteklenen bu hak sayesinde kamu uygun gördüğü bir üçüncü tarafa patent sahibinin rızası olmasa dahi patente konu buluşu tabi ki belli sınırlar çerçevesinde kullanma hakkını tanımaktadır. Diğer taraftan zorunlu lisans, patent hakkının bedelsiz kullanımı anlamına da kesinlikle gelmemektedir. (Bkz. TRIPS Madde 31(h)) Patent sahibine mutlaka makul oranda bir lisans ücreti de ödenmesi gerekmektedir.
Peki bugün yaşadığımız sürece benzer bir sürecin yıllar önce HIV virüsü kaynaklı sorunlar nedeniyle yaşandığını ve bu konuda patent haklarını esnetme yönünde TRIPS’e ilave bazı önemli adımlar atıldığını biliyor muydunuz?
Evet, HIV virüsüne ilişkin temel ilaçlara erişememe durumunun Afrika’da yarattığı kamu sağlığı sorunu, 2001 yılında TRIPS anlaşması üzerinde bir Doha Deklarasyonunu yapılma sürecini tetiklemiştir. Özünde TRIPS’deki kamu sağlığına ilişkin bir tehdit söz konusu ise zorunlu lisans hükümlerini daha da esnetme amacı taşıyan Doha Deklerasyonu iki temel konunun altını çizmektedir.
Birincisi; üye devletlerin kamu sağlığını korumak için gerekli tedbirleri almak konusunda TRIPS’teki hükümler nedeniyle engellenmemesi gerektiği ve her ülkenin zorunlu lisansı ne şekilde vereceğini belirleme hakkına sahip olduğu hususudur.
İkincisi ise paralel ithalat yetkisidir. Bu da özellikle üretim için lisans alsa dahi örneğin ilacı ya da aşıyı üretecek teknoloji ve altyapıya sahip olmayan ülkeler için önemlidir. Bilindiği üzere, ilaç ya da bir başka ürünün ülkelerdeki satış fiyatları değişiklik gösterebilir ve Doha Deklarasyonu ile sağlanan paralel ithalat yetkisi ile örneğin aşının ya da ilacın düşük fiyatlarla satıldığı bir ülkeden temin edilmesi mümkün olabilmektedir.
Tüm bu bilgiler ışığında, içinde bulunduğumuz duruma ilişkin ilk aklıma gelen çözüm önerilerimi de aşağıda listeledim:
- Doha Deklarasyonu da göz önünde bulundurularak, durum biraz esnetilerek TRIPS anlaşmasının 31. maddesi ve ülkelerin ulusal fikri mülkiyet mevzuatlarındaki zorunlu lisans hükümleri ile uyumlu şekilde en azından belli ülkelerin aşı patentlerine erişim şartları iyileştirilebilir.
- Buna göre Türkiye gibi aşıyı üretebilecek teknolojiye ve altyapıya kısa sürede sahip olabilecek ülkeler Doha Deklarasyonuna dayanarak alacakları karar ile aşı patentlerinin sahiplerine makul bir lisans bedeli ödenmesini gerektiren bir zorunlu lisans kararı çıkarır ve bu karara dayalı olarak aşıları üretebilir.
- Aşı üretme imkanı olmayan ülkeler de yine Doha Deklarasyonuna dayanarak Türkiye gibi ülkelerden paralel ithalat yoluyla bu aşıları temin edebilir.
- Tüm bunlara ilave olarak, gelişmiş ülkeler patent haklarından feragat söylemleri yapmak yerine aşılara erişimi kolaylaştırma amacıyla karından feragat etme taahhüdü veren aşı şirketlerinin kayıplarını kısmen ya da tamamen fonlayabilir, ülkelerde aşı üretim tesislerinin kurulma sürecini destekleyebilir.
Görüleceği üzere aslında bu güncel tartışmalar uzun yıllardır yapılmakta ve gerek ulusal gerek uluslararası mevzuatlarda çözümler ortaya konmuş bulunmaktadır. Bu çözümler ortadayken ve Covid-19 aşı erişimine patentlerin engel olduğuna dair herhangi bir delil yokken, gelişmiş ülkeleri yöneten insanların kar amacı güden şirketlerin inovasyon motivasyonunu kıracak söylem ve fiillerde bulunmasının kimseye bir faydası olmadığı düşünüyorum.
Pandemisiz günlerde buluşmak ve tüm bu tartışmaları tarihin tozlu raflarında bırakmak temennisi ile sizlere sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum
[1] https://aippi.org/wp-content/uploads/2021/05/AIPPI-Position-Paper-on-WTO-Waiver_12May2021.pdf