PATENT HAZİNESİ YAZI DİZİSİ

“Patent Hazinesi” başlıklı bu yazı dizimde de sizlere bu süreçte edindiğim bilgi ve tecrübeleri olabildiğince yalın bir dil ve farklı bir bakış açısıyla aktarmaya çalışacağım.

Peki neden yazı dizimizin adı “Patent Hazinesi”? Çünkü hazineler genelde ortaklıkta durmaz, o hazineye ulaşmak için adanmışlık, inanç, zaman ve emek gerekir. Teknoloji de böyledir. İcat yapmak ve hatta patente almak sürecin sadece başıdır, ticari başarı birçok parametrenin olabildiğince doğru şekilde yönetilmesiyle gerçekleşen bir fenomendir. Ama bir kere “hazinenin yeri nasıl bulunur, nasıl çıkarılır ve nasıl değerlendirilir” konusunu öğrenildiğinde, başarı ve refahın yakalanmaması için bir sebep kalmak.

Artık konumuza yavaş yavaş girelim. Öncelikle şirketleri (ya da üniversiteleri, kamu kurumlarını, STK’ları) oluşturan temel unsurlar nedire bir bakalım istiyorum.

Şirketlerin maddi varlıkları, finansal varlıkları ve gayri maddi varlıkları olmak üzere 3 temel varlığı bulunmaktadır. Malumunuz olduğu üzere şirkete kayıtlı bina, arsa, demirbaş gibi unsurlar maddi varlıkları, para, çek, senet gibi mevcut hazır değerler de finansal varlıkları oluşturur.

Peki gayri maddi varlıklar neleri içerir ve şirketler için önemi nedir hiç düşündünüz mü?

Şirketlerin gayri maddi varlıkları insan kaynağı varlığı, ilişkisel varlıklar ve yapısal varlıklar olmak üzere 3 alt başlık altında toplanmaktadır. Şirketteki çalışanların motivasyonu, şirkete bağlılığı, bilgi seviyesi gibi onlarca parametre o şirketin insan kaynağının varlığının ortaya çıkardığı değeri belirlemede dikkate alınmaktadır. Şirketin marka itibarı, tüm paydaşlarıyla kurduğu ilişkiler ve sistematikler gibi kriterler de ilişkisel varlıkların değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.

Yapısal varlıklar ise insan kaynağı ve/veya ilişkisel varlıklarca üretilen her türlü bilginin dokümante edilmiş (ya da yazılıma aktarılmış), mümkünse şablonlaştırılmış ve bu haliyle kurumsal hafızaya dahil edilmiş halidir. Buna göre kurumsal hafızaya girmiş olması kaydıyla, kalite sistemlerindeki gibi idari dokümanlar, üretim kullanılan her türlü teknik dokümanlar, politikalar, iç yönetmelikler, veritabanları gibi yine onlarca unsur da o şirketin yapısal varlıklarını oluşturur.

Şirkette çalışanlar ve/veya paydaşların etkisiyle üretilen tüm bu yapısal varlıklar aslında son derece değerlidir, dolayısıyla da etkin şekilde korunması gerekmektedir. Yoksa bu varlıklar kolayca bir başkasının eline geçebilir ve belki de sizin yılların tecrübesi ile oluşturduğunuz bir bilgi/doküman rakibinizce bu zorlukların hiçbirine katlanmadan kullanılabilir. Hatta yavuz hırsızın ev sahibini bastırması misali, taklitleriniz bir karşı rekabet unsuru olarak önünüze çıkabilir.

İşte tam bu noktada yine yapısal varlıklar içinde gösterilen fikri mülkiyet hakları devreye girmektedir. Fikri mülkiyet hakları ile tüm yapısal varlıklar etkin bir hukuki koruma altına alınabilmekte, bu durumda şirketlerin rekabetçiliğini sürdürülebilir kılması, değerini artması mümkün olabilmektedir. Teknik bir probleme çözüm getiren buluşların korunması için patent, estetik yaratımların korunması için tasarım, ürünleri/hizmetleri tanımlamada kullanılan isimlerin/logoların korunması için de marka tescilini fikri mülkiyet enstrümanlarına örnek olarak verebilirim. Ayrıca şirkette kullanılan kritik idari/teknik dokümanlara yönelik ticari sır kayıtları da know-how (uzmanlık bilgisi) başlığı ile fikri mülkiyet çatısı altında değerlendirilebilir.

Peki fikri mülkiyet hakları şirketlere ek bir değer katar mı?

Cevap kesinlikle evet. Bugün dünya markası diye bildiğimiz, yüz milyarlarca dolar değere sahip şirketlerin tamamın gayri maddi varlıkların toplam değeri maddi ve finans varlık değer toplamının onlarla, hatta yüzlerce katıdır.

Neticede, ürettiği her türlü katma değerli çıktıyı etkin şekilde koruyan şirketler pazarda güçlü ve sürdürülebilir bir rekabet avantajı yakalamakta, bu durum da şirketlerin finansallarına hızlı ve karlı büyüme olarak yansımaktadır. Örneğin pazardaki muadillerine göre avantajlı özellikleri olan, patentli bir ürün, patentin sağladığı etkin hukuki koruma sayesinde ve tabi akılcı bir satış-pazarlama politikasının da desteğiyle hızlıca iyi bir pazar payı elde etmekte ve pazar payını da uzun süre boyunca koruyabilmektedir. Bu durum da patent almama durumuna göre şirketin bilançolarının çok daha iyi bir noktada olmasını sağlamaktadır.  Ayrıca örneğin patent alanlara sağlanan vergi avantajları, bazı yatırım teşvikleri ya da patente dayalı kredi imkanları gibi ek destek unsurları da şirketlere önemli avantajlar sağlamaktadır.

Bir de buzdağının görünmeyen yüzü var. Henüz ticarileşmemiş ama ticari potansiyeli yüksek olan ar-ge çalışmaları. Ar-ge sürecindeki projelerin şirketin gelir tarafına henüz bir etkisi yoktur ve şirket birleşmeleri, halka açılma gibi durumlarda yapılan şirket değerlemelerinde bu projeler genelde olması gerektiği ölçüde dikkate alınmaz. Bu bir anlamda altında gömü bulunan bir evi o gömüyü dikkate almadan satmaya benzer. Belki de gerçek değer burada yatmaktadır, çünkü birçok yatırımcı bir şirkete yatırım yaparken şirketin bugün ortaya çıkardığı değer kadar ar-ge çalışmalarının çıktılarıyla oluşacak gelecek yıllardaki performansı dikkate alır. Bu noktada henüz ticarileşmemiş projelerin böyle değerleme süreçlerinde su yüzüne çıkarılması ve teknoloji değerlemeye özel bilimsel yöntemlerle değerlenmesi de büyük önem arz etmektedir.

Umarım faydalı bilgiler aktarabilmişimdir.

Sevgi ve saygılarımla